Bir İnsanı Affetmek

Affetmek Erdemdir

Bir İnsanı Affetmek

“Elinizden geldiğince bağışlayın, biraz unutun, epeyce yaratın.”

Kurtlarla Koşan Kadınlar / Clarissa Estes

 

Gel anam gel patron çıldırdı. Kafayı yedi, tımarhaneye kapattık. Yüz kızartıcı suçun yoksa seni de affettik. Hatta unuttuk gitti. Unuttuk diye poker partisindeki yerine “sonsuza kadar rezerve” yazmadık ya, seni hepten hatırlamamaya karar verdik. Bugünden böyle “Bir bok böceğinin günlüğü”nü yazmaya başlayabilirsin.

Bir insanı affetmek… Orası kolay. Önce içimizi dökelim de… Meğer ne kadar oyalamışsın bizi. İşi gücü bırakıp senden medet ummuşuz. Kararmış köklerine sarılıp çaputlar takmışız ölgün yapraklarına. Bir de açtık ki gözümüzü ne görelim! Az kalsın rengine bürünüyormuşuz!

Kahve İçtik Üç Rekat da Kahkaha Attık

Seni yakamızdan düşürdükten sonra ilk iş olarak saçlarımızı taradık. Kahve içtik ve üç rekât da kahkaha attık. Mesela ben yazmaya ve yaratmaya devam ettim. Öteki yeni bir yağlı boya takımı aldı kendine. Diğeri kafasına koymuş, akademisyen olacak. Bizim salya sümük Emine biraz bocalıyor ama o da yeniden kitap siparişlerini vermeye başlayacakmış. Fal küresinde çıktı geçen gün. Dozun her geçen gün azalıyor.

Sait Faik’e özendim bu aralar. Ben de bir insanı affetmekle başlar her şey diyorum. Yine de ara sıra nefes almak ve üç beş kapıyı çalmak için dışarıya çıkmak dışında ilgimizi çeken bir şey yok dışarıda. Elimize para geçerse dünya turuna çıkacağız. Ben bahçeli bir ev almayı düşünüyorum. Ayağım toprağa basmalı. Öteki Lost adalarına gidecekmiş. Diğerinin kafasında yeni bir sergi projesi var. Salya sümük Emine’yi tımarhaneye sokan o yaratık boşuna sevinmesin. Haydutlar kraliçesini okuyordu geçenlerde. Çükünü kesip yasa koyucuların arasına yükselmesi uzun sürmez.

Dingin bir ruh; başını okşayacak kedi ve köpekler, kitaplar, yağmur sonrası toprak kokusu, biraz kahkaha, birazcık seks, acı bir kahve, hatırlı dostlar, bilim ve sanat… Bundan sonra yaşamımız böyle geçecek. Gerekli görürsek travmatik destek de alabiliriz. Gerçi çoğu psikolog akıl hastası gibi görünüyor ama belli etmemeye çalışacağız artık. Delireceksek de bazı şeyleri anlamış olarak delirmeliyiz. Bilgi çağında sürüngen bir deli olarak ölmek aptalca bir seçenek olurdu hani.

Küçücük bir ayrıntı daha var aslında. Bir insanı affetmek için önce onun yarattığı sanrılı çığlıklardan hepten kurtulmak gerek. İnsan ayak bağlarıyla hızlı koşamaz ki. Keşke ölümcül duygularınla kıvranırken başarabilseydik affetmeyi. Başaramadık. Eskisi kadar sancı çekmediğimiz bir dönemde affediyoruz seni. Övünülecek bir yanı yok bunun. Bizim oralarda: “Nasıl olsa götün kıyıya çıktı!” diye bir deyim vardır. Manası açık. Bir insanı affetmekle başlar her şey… Biraz kopya bir söz gibi dursa da önemli değil. Aslına bakarsan bir başarımız daha var. En azından seni yaşatmayı başaracak kadar insanlaşabildik. Ulaşamayınca ya da ayrılınca kan akıtan insansı şeytanlardan bahsediyorum. Kirli bir toplumun kanayan yarasına bir damla kan da biz akıtmadık. Aslında bu yüzden affettik seni. Belki de bugün seni hiç olmadığı kadar sevmemiz bundan!

Affetmek isteyip de affedememek nedir diye soracak olursan da, duyguların elindeki emziğin yasaklanmasıdır diyebilirim. Derin bir açlık hali. Seni doyuma ulaştıracak köprülerin yıkılışı. Öfkenin doğuşu! Ama buna sevgi denmez. Buna dense dense, aşağılık bir sırtlanın tesadüfen ele geçirdiği avın elinden kaçtığı an ortaya çıkan ölümcül bir öfke denir.

Günay Aktürk

Bir cevap yazın