Ateşli Bağnazlık | Yazar Günay Aktürk

Ateşli Bağnazlık

Kısa Ama Derin | Aşırı Ve Anlamlı

Kısa yazılar! Evet, birazcık boydan kısa olabilir. Olsun, manası uzun! Derin ve iç gıdıklayıcı… Biz buna kısaca etkileyici mavallar da diyebiliriz.

 

Bu sayfada yer alan kısa yazılar

1- Ateşli Bağnazlık 2- Kendi sonunu Hazırlayan Bir Irk – İnsan
3- Sığır Sürüsü 4- Köpeklere Sadakat 5-Dışarıda Kaç Kişisiniz?

1- Ateşli Bağnazlık / Günay Aktürk

ateşli bağnazlık

Bir anda don tutarsın mazallah. Kendini korunaksız ve barınaksız bir halde bulursun. Düşünsene, yol kenarına atılmış ve aslında pek de işe yaramayan bir et yığınısın! Sadece bu. Orman yangınlarındaki hayvanların göç yolunu insan toplumu için yeniden kurgulayan da sensin. Tehlikeyi görünce kaçıyorsun. Yoksa çok şey mi zannediyordun kendini? Caka sattığın şu sokak fareleri dışında kimin başını döndürebildin bu zekanla?

Dualarınla kapısını çaldığın şu ilahi makamda sana dair tek bir yankı bile işitilmiyor. İnsanın avazına karşı yine bir başka insanın kulakları var sadece. Vaktin dolduğunda kendi sonunu getireceksin. Şimdiden hazırlıyorsun o kıyamet alametlerini.

Eğer günün birinde bunu yaparsan, bugün evrenin uzak köşelerindeki canlı türlerini beklediğimiz gibi, onlar da nafile bekleyecek bizleri. Yeterince kuşkulu bir tür olmadığımız için olacak bu. Sürekli “sen, sen” diye konuşuyorum ama aslında “biz” diye hitap etmeliyim.

Bizler bu gezegenin “evlat” görünümündeki safra taşlarıyız! Bizim yüzümüzden binlerce yıldır sancı çekiyor. Belki de bugüne kadar doğurduğu en vahşi ucubesi bizleriz… Bizler üzerimize medeni çuvallar geçirerek, geriye gitmek adına sürekli savaş planları yapan ve aklını yalnız zevklerinin kazanımları için çalıştıran tehlikeli bir türüz. Tehlikeliyiz çünkü bizler radikal fikirlerin en ateşli bağnazlarıyız!

 

Günay Aktürk

2- Kendi Sonunu Hazırlayan Bir Irk - İnsan

Kendi Sonunu Hazırlayan Bir Irk - İnsan

Size bir senaryo yazayım mı? Devletlerin hiçbir hükmü yok aslında. Ve devlet başkanlarının da. Bütün dünya üç beş ailenin avucunun içinde. Şimdilik Ortadoğu’yu, geri kalmış Arap ülkelerini ezebildikleri kadar ezecek ve nihai sona gelecekler. Bir de Afrika kıtası var. Dikkat edin, genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) teknolojisiyle kısırlaştırılmış bitki tohumu üretiyorlar. Bununla beraber orijinal tohumları toplayarak inşa ettikleri ambarlarda depoluyorlar. Yaptıkları ilaçlarla toprağı öldüerek insanları da yavaş yavaş kanser hastası yapıyorlar. Peki, bu nereye ulaşır?

Dünya nüfusu 1800 yılında yaklaşık 1 milyar, 1900’de 1,5 milyar olarak kaydedilirken, 2000 yılında 6,1 milyara ulaşmış. Son yirmi yılda 7.6 olmuşuz. Yani fareler gibi üremişiz. Sanırım porno sektöründen. O sektör de bunların elinde olmalı. Üresinler ki köleler çoğalsın.

Nüfus artışındaki dengesizliği düşününce sistem bir yerde kilitlenecek. Bana öyle geliyor ki günün birinde bütün insan ırkını yok edecekler. Geriye bir milyon insan kalsa o küçük insansı şeytanları doyurmaya yeter de artar bile. Tek devlet tek millet. Şimdilik para ve güç hırsı onları oyalıyor. Ama zevkin de bir sınırı var. Bunu hastalık haline getirirsen artık bir yerde daha önce hiç tatmadığın zevklere yönelebilirsin. Bu da kendi ırkına karşı yapacağın kitlesel katliam olur ki tam da sürüngen beyinli yaratığa yakışır bir davranış! Medeniyetimiz bir süredir tehlikeli bir sınırın önünde park etmiş bekliyor. Kendini yok etme hastalığından kurtulursa ne âlâ! Bir adım ötesi, daha gelişmiş bir uygarlığın eşiği demek.

Günay Aktürk

3- Sığır Sürüsü

ateşli bağnazlık nedir

Bir zamanlar uzak diyarlarda bir sığır sürüsü yaşarmış. Bütün dertleri karınlarını doyuracak ot ile akşamları barınacak bir ahır imiş! Bırakın bir yerlere gitme çabasını, çoğunun yola çıkmak gibi bir derdi bile yokmuş. Öylece yuvalanmışlar meraya. Ara sıra sığır tüccarları inesiymiş köye. İçlerinden döllü döşlü olanlarını kucaklayıp götürürlermiş. Sığırlar da güle oymaya giderlermiş üstelik! Ya sonra? Sonu ruhsal bir gıdı gıdı! Ne demişim? “Tez elden harlanan tez elden söner.” Hayat bu. Aptal kalmayı seçersen daha çok tüccar yüzü görürsün.

Günay Aktürk

4- Köpeklere Sadakat

köpeklere sadakat

Dün akşam polisin biri kurt köpeğini kaybetmiş. Esnaflardan soruyor, K9 cinsi köpeğim kayıp gördünüz mü, diye. Canım esnaf tanıyor da soru o yüzden samimi. Polisi ben de yakinen tanıyorum. Dedim işin yaş. “En nihayetinde onun da rütbesi var. Bulamazsan devlet memurunu kaybetmekten atarlar dama. Bari şu villalara bak. Kapmıştır biri.“ Kedin köpeğin varsa zamanla ailenin bir ferdi haline geliyor. Çocukluğumda kasabada yaşarken yirmiye yakın köpeğimiz vardı. Çiftliğin yanından yamacından geçenlerin vay haline! Babamın dizelerindeki gibi: “Biri ürer bini koşar, insana gelirken coşar.“ En çok on yaşındayken siyah bir köpeğimiz vardı. Tüyleri yıldız gibi parlardı. Zehirlediler. Bu ikincisiydi aslında. İlkinde fark eder etmez derenin yanına götürmüştük. Ne kadar su içerse o kadar iyi diyordu babam. Çat pat hatırlıyorum.

Elleriyle yoğurt yedirmişti de zar zor kurtarabilmişti. Ben kasabamı sevmiyorum. Seviyorum da insanları bir tuhaf. Git ege köylerine, diyordu bir dostum geçen hafta, gözlerinde para dışında bir şeklin şemalin yok. Köyler, kasabalar ve şehirler… Yani gerçekten bozuldu mu her yer? Bozulması için önce daha iyi olması gerekmez mi? Öyleyse bir parça düzeltmiş olmalıyız. Ahmet Haşim’in Anadolu mektubunu hatırlayın. Yıl 1919. İki paragraf önemli. Bu satırları okuyup üzerinde saatlerce düşünebiliriz. Aradan yüz yıl geçmiş. Yüz yıl arayla yaşamış insanların karakter ve sayıca az-çok oranlarını size bırakıyorum. “…Masum hayvanların çektiği azabı gördükçe, onu sevk eden sakin köylünün insanlar gibi bir ruhu olup olmadığından şüphe ettim.““Gençleri, insanın bazen en mükemmel bir örneğini temsil ederler. Fakat bunlar nadir insanlardandır…

Günay Aktürk

5- Dışarıda Kaç Kişisiniz

dışarıda kaç kişisiniz

Bize tescilli belge verdiler en azından, demeye getiriyor. Ne olduğumuz belli. Asıl siz kaç kişisiniz dışarıda? Kimsiniz? Bizi fişlediler mesela. Bu bozuk düzende fişsiz gezmek de ayrı bir beceri hani. Üstünüze ne türden bir koku sürdünüz de kokladıklarında “tamam bu bizden” dediler? Nedir bu senlik benlik davası derdim eskiden. Ama gel de ikiye ayırma insanları. Bir yanda haramzadeler, öte yanda asilzadeler! Öyle bir zamandan geçiyoruz ki at izi de belli it izi de. Ne de olsa zor koşullar altında kişiliğini muhafaza etmek epeyce zordur.

 

Günay Aktürk