Mutlu Aşk Vardır Fazlasıyla Ateşlidir | Yazar Günay Aktürk

Mutlu Aşk Vardır Ve Fazlasıyla Ateşlidir

Mutlu Aşk Yoktur Mu Dediniz?

MUTLU AŞK VARDIR VE FAZLASIYLA ATEŞLİDİR

“Hiçbir ilişkinin üzerinde güneş sürekli parlamaz. Fakat iki insan bir şemsiyeyi paylaşıp fırtınaları birlikte atlatabilirler.”

Paulo Coelho

Bunun için ön şartımız var. Daha önce fırtınaya yakalanmış olmak. Saçak altında güneşi beklemiş tarla sıçanları şemsiyeyi delebilir. Ama yağmuru yiyerek sıçan gibi ıslanmışsa iş değişir. Sorun, nasıl bir sıçan olduğunda. Vebalısına denk gelirseniz yandı gülüm kenet helva. Ya da halk deyimiyle sıçtı Cafer bez getir! Yani kısacası mutlu aşk vardır ve fazlasıyla ateşlidir. Ama diğer yandan önümüzde “insan” adında büyük bir engel de vardır. Her seferinde hayal kırıklığına uğratıyor bizleri.

Eskiden şu sözü çok severdim: “İnsan her gün anımsar mı aynı gözleri?” Öyle biri her koşulda sevilir! Hele ki ıslanmış hali daha bir iç gıdıklayıcıdır. Sonra dersin ki: “Hadi gidelim de kurutalım üstünü! Sonra duş alır pijamanı giyersin.”

Sevgilimde pijamayı çok severim. Tabi bu sizi ilgilendirmez ama ilgilenen olursa denesin bunu kendi tatlı sıçanıyla. Düşünsenize! Sevginin buğusuna ten kokusu sinmiş ve dışarıda yağmur yağıyor. Acele etmeyin canım. Şömine başındaki birkaç hisli sözcüğün ihtiras çığırtkanlığı yaptığına şahit olmuştum.

mutlu aşk yoktur

Zor günlerde daha sıkı sokulmalı insan insana. Kederin de bir mesai saati olmalı. Ara sıra çekmeli fişini dünyanın. Birkaç gecelik tutkuya sıkışmış olan aşkı yeniden hatırlamalı. Biliyor musunuz ne? Deli divaneler gibi yandığınız dönemlerde tadına varamazsınız aşkın. Çünkü yanan yerin dokusu çok hassastır ve gününüzü cehenneme çevirir. Önce ateş bedeni terk etmeli. Sular durulmalı ve bir de deniz sakinken seyretmeli o maviliği! Hakiki aşkın doğabilmesi için önce ölmesi gerekir. Yani aşkın ikinci doğumudur bu. Şunu unutmayın. Ateş eti her koşulda yakabilir ama eti pişiren ateş değil közdür.

Yani aslında mutlu aşk vardır. Ama ruh öncelikle çıktığı o kasırgalı dağlardan inerek inzivaya çekilmelidir. Öfke dinmeli, her şey affedilmelidir. “Mutlu aşk yoktur” demiş Louis Aragon. Çünkü aşkın temelleri özlemin, imkânsızlığın ve gözyaşının üzerinde inşa edilmiştir. Aşırı yoğun duygular! Aşkın dokusunda bunlar var. Bunlar olmadan bu kadar yanar mıydı etimiz?

Son bir söz daha kaldı söylenecek. Aşkı çıkmaza sokan ve onu “mutlu aşk yoktur” tanımına sürükleyen sebep! Bizler aynı dozda karşılık bulamadığımız için, dünyanın en zehir zıkkım talihsizliğine dönüşüyor bu duygu. İnzivaya çekildikten sonra derviş postunu giydiğin zaman onu yanında göremeyeceksin. Çünkü o senin şemsiyenin altına hiç girmemiştir. Yalnız sen yaşamının bir noktasında güçlü bir kasırgaya yakalanmış ve bir süreliğine ona sığınmışsın. “Tüm acılarım hafifledi! Haydi gel, hazırım ben!” diye sesleniyorsun. Sesleniyorsun ama onun da kendi sığınakları olduğunu akıl edemiyorsun.

Bu makaleyi bir de onun okuduğunu düşün. Muhtemelen o da bir zamanlar sığındığı şemsiyenin sahibini hatırlayacaktır. Seni değil… İnsan insanı denk getirmekte pek beceriksiz. Mutlu aşk vardır ama az önceki nedenden ötürü aslında yoktur… Azdan az çoktan çok, var ile yok arasında püsküllü bir acı…

 

Günay Aktürk