NURULLAH ATAÇ | GÜNLERİN GETİRDİĞİ | Yazar Günay Aktürk

NURULLAH ATAÇ | GÜNLERİN GETİRDİĞİ

NURULLAH ATAÇ | GÜNLERİN GETİRDİĞİ

“Bir ölülerin, bir de ölüden farkı olmayan dirilerin günleri hep birbirine uyar.”

Nurullah Ataç / Günlerin Getirdiği

 

İnsanoğlunun kaderindedir; bir kere tattığı zevkten, hazdan yine tatmak ister. İlk tadışını bir nevi sevinçle, zafer gururuyla hatırlar. Fakat bu hatıra onu susatır. Hem öyle bir susuzluk verir ki bunu artık hiçbir pınar, hatta yine o eski pınar, suyu bütün serinliğini muhafaza etmiş olsa dahi dindiremez.

Geçmiş zamanı düşünürken anlayamamanın, şüphelerin üzüntüsünü çekmeyiz. Gönlümüzde böyle bir üzüntü duyuyorsak o günler bizim için gerçekten tamamıyla geçmiş değildir, birer hatıra olmamıştır. Henüz içinde yaşadığımız zamanın birer parçasıdır. Hatıranın başlıca vasfı belki de bize ait olduğu halde, bizi güldürdüğü, ağlattığı halde başka bir kimseninmiş hissini verir.

Yahya Kemal: “Bir kere sevip vuslata erdiyse cihanda / ömrüm iyi rüyasına dalsın, uyusun ruh.” diyor. Yalnız hatalarımızın hatıraları mı içimize çöküp bizi kıvrandırır? Verlaine’in: “Hatıra! Hatıra! Benden ne istiyorsun?” diye feryadı yalnız onların elinden midir?

Gerçekten edilmemiş yeminler, gerçekten duyulmamış kokular, ancak hayal ettiğimiz öpüşler… Onlar da birer hatıra değil mi? İçimizde gerçek hatıralar gibi yaşamıyor mu?

Hayat hatıralardan ibarettir. Hatta ümitler, gelecek günlerden beklediklerimiz de birer hatıradır. Geçmişte değil, gelecekte birer hatıra. Biz onları anarız, hatırlarız, onları da içimizde eski günlerimizi gördüğümüz gibi görürüz, onlar da çoğu zihnimizden gelecek değil, geçmiş kisvesi ile “edeceğim, olacağım” diye değil, “ettim, oldum” diye geçer.

En kuvvetli anları da işte o anlardır. Çok ümit ettiğimiz şeylere kavuşunca beklediğimiz duyamadığımızı herkes tecrübe etmiştir; bunun sebebini o istediğimiz şeyi hayalimizde çok süslemiş olmamızda, hakikatin de hiçbir zaman hülyanın zenginliğine erişememesinde arayanlar vardır. Belki öyledir. Fakat çok umduğumuz şeyler kavuşunca bazen dehşete, haşyete benzer bir hal de duyduğumuz olur. Bunun, eski bir hale dönmekten duyacağımız dehşetten, haşyetten pek farkı var mıdır? Acaba pek arzu ettiğimiz şeyi ele geçirdiğimiz zaman içimize ürperti veren halet eski bir şeyle karşılaşmanın, bir hatıranın olmuşluktan çıkıp tekrar oluş dünyasına girivermesinin verdiği azap değil midir?

 

Nurullah Ataç / Günlerin Getirdiği