Habil İle Kabil – Tevfik Fikret Şiirleri | Yazar Günay Aktürk

Habil İle Kabil – Tevfik Fikret Şiirleri

İnsan Suçsuz ve Azarlanmış!

Habil İle Kabil Şiiri
Şair : Tevfik Fikret
Yorum : Günay Aktürk

Edebiyat Portal serisine yeni bir video daha. Bu defa Tevfik Fikret ve Haluk’un Defteri adlı kitabından “Habil İle Kabil” şiiri. Yorum: Günay Aktürk | Dinle ve dinlettir.

Habil İle Kabil Şiiri Sözleri

Habil ile Kabil, iki kardeş…
Tarih bize kardeşliği gösterir bir kanlı sahneyle.
Ve o korkunç örnekle gözümüze
lânetli bir gülüş gibi ürkütücü, çok öfkeli
Binlerce görüntüyü serer.
İnsan suçsuz ve azarlanmış, günahkâr ve pişman,
Yüce yurdundan bu aşağılık kavga yerine,
Sonsuz bir üzgü ve sürekli bir sürgünle
Gönderilirken, ona gizli bir bağırışla
«Yüksel» demiş; soyundan gelecek kuşağı da
Hem alçalmaya, hem çalışmaya tutsak eden, alçak
Bir yaradılışı yükselmek tutkusuyla yormak,
Yormak ve yaşatmak isteyen güçlü Tanrı,
Şöyle cezalandırmış kendisine başkaldıranları :

“İnsanoğlu yok ederek yok olacaktır,
Bu belâlı geçit hep kanla dolacaktır!”
İnsanoğlu, işte şu karşıtların karması:
Şeytanla melek, zulümle sevgi, deliyle akıllı.
Öfke ve hınçla hep yanılıp bozulmuş,
Hep birbirinin can düşmanı, kanına susamış.
Ektikleri hep ayrılık, biçtikleri hep kin,
Hep kanlı bir iz geçtikleri yerde kalan.
İkiyüzlülük, dedikodu. yüzlerinin parlak örtüsü;
Kardeş kanı: kadehlerinin eski şarabı.

Öldürme zafer, yıkma şeref, yağmalama şan;
Adalet ile iyilik, adı kin ile küskünlüğün.
Hak öncesiz bir anı, zorunlu unutulması;
Yasa yumulmuş bir koca el.- zorbanın muştası.
İnsanları sevmek, korumak kötü, acımak utanç,
Azgın bencillik, elde kılıç, katı bir yargıç.
Başlar hep özen ve tasa düzeninin yukarısında,
Eşitlik yalnızca ayak altında kalanlarda…

Yazgısı onun bu zaten, kara toprakta sürünmek;
Toprak ona her şey; .ona ocak, ona ekmek.
Ekmek, su, hayat, işte bunlar bütün payına düşen,
Ama sen o tutkunla
Sen ey yitik cennetin karanlık sürgünü!
O tutkunla yaşamayı
Zehir ediyorsun kendine; tutkunun vuruşları
Dikkatini sarsıp yıkıyor, artık elinden,
Artık ayağından, başından ve dilinden
Kan serpiliyor, kan yağıyor, kan coşuyor, kan!

Bak haline, şaşkın, şu kızıl acıyla yığılan
Sensin; çektiklerinle süslenmiş şu mezarlar!
Utançla bir bak.
Şu karşında görünen nedir?
Can yakan bir savaş, ölüm yeri; o yatan şey,
Bak bak, şu pis, şu soğuk leşe… O bir bey,
Bir subay, otuz yılda açılmış koca bir gül,
Ailenin bir çocuğu, yurdun bir umudu… Gül,
Gül de için açılsın ve övün; işte zaferler,
Şanlar, bağışlar, gürültüler…
Ama ne haber o dargın,
suskun taşın altında yatandan?

Yazıklar olsun sana, ey yaradılışı kan döken!
Tiksiniyorum senin o acı tablolarından! O kandan,
Kandan, yaradan, ağlayıştan, inleyişten,
acıdan oluşan o uğursuz tablolarından.
O üzen cehennem tablolarından…
Yine de Tanrın acımış da
o yerdiğin ağulu suya bir damlacık
İyilik katmış. Onun mutlu çocuğu bu dernek.
Bir dernek ki ayı ve güzelliğiyle gökçe,
Dilek ve eylemlerinin kutsallığıyla gökçe!

Saygı sana, ey güçsüzlüğü avutan vekil,
Düşkünlere uzanan sevimli, şifalı el!
Saygı sana ey sevecenlik, insanlığın yüzünden
Kanlarını incelik, sabır ve beceriyle silen!
Saygı sana, ey kavgaların ağulu tırnağını
Çağın ciğerinden sökecek gizli pençe!
Saygı sana, ey akpak yüzü gül saçan!
Sana saygı, sana saygı…

Ama seni vicdan
Hep kanlara batmış ve kızarmış görecekse,
İnsanda bu delilik daha pek çok sürecekse,
Doğrusu insanlığın bu uyuşmazlık,
düşmanlık yazgısı ise.
İnsan buna mahkûm ise…
Yazık!

 

Tevfik Fikret

Bir yanıt yazın