Alevilikte kadın | Yazar Günay Aktürk

Alevilikte kadın

Alevilikte kadın

“Arap Sünniliğiyle yoğrulmuş bir inanç doğrultusunda yasak elmayı yiyerek Adem’i yoldan çıkartan günahkar Havva inancı, günümüz kadınına hangi pencereden bakıldığını da apaçık ortaya koyuyor. Kadını, dokuz nefisli cinsel bir obje olarak gören anlayış, onu tepeden tırnağa kapatan, eğitimden ve iş hayatından soyutlayan, erkekten aşağı bir statüye koyarak toplumdan tecrit eden bir girişime dönüşüyor. Kadına güvensizliğin başlıca nedeni de budur. Bu durum her ne kadar dinin yarattığı bir dışavurum olarak görünse de, kapitalist sistemin yarattığı bir kadın modelidir.

Marx; “Her topluma egemen kültür, egemen sınıfın kültürüdür.” diyor. Egemen sınıfların yarattığı kültür, bir toplumu yönetme amacı taşıdığı için adalet gözetmemiştir. Erkek gücü üzerine kurulu sınıflı toplumlarda yapılan şey, en basit örneğiyle, kadının erkeğin kölesi haline getirilmesidir. Günümüz dünyasının üçüncü sınıf ülkelerindeki durum maalesef böyledir.

Alevi – Bektaşi kültüründe ise kadının özel bir yeri vardır. Hatta bu özelliğinden dolayı farklı mezheplerdeki kadınlardan daha özgür olduğunu söyleyebiliriz. “Bizim erkeğimiz kadın, kadınımız erkektir,” felsefesi, Aleviliğin en temel özelliklerinden bir tanesidir. Erkekle kadının eşit olduğu; “Aslanın erkeği de aslandır, dişisi de aslandır” ifadesi ile açıklanır. Din, dil ve ırk ayrımı gözetmeyen alevi felsefesi için insan değerli bir varlıktır. Bu felsefenin içinde insanlar “can” kavramıyla tanımlanırlar. Bu tanımın içinde kadın ya da erkek ifadesi yoktur.
Cem’de, cenazede ve düğünlerde kadın ile erkek yan yanadır. Hiçbir erkeğin hiçbir kadından üstünlüğü yoktur. Kimi insanların savunduğu, fiziksel yapılarından dolayı erkeğin kadından üstün olduğu fikrini şiddetle reddeder. Bu farklılığın, erkeğin evrimsel süreç içinde, iş bölümündeki tarihsel rolünden (avlanma gibi) kaynaklandığını savunur. Bu ise erkeğe kadın karşısında bir üstünlük sağlamaz.

Alevilikte Evlilik

Alevi inancına göre birden fazla evlilik yapmak yasaktır. Dahası, düşkünlük nedenidir. Kadını dövmek ve aldatmak da birer düşkünlük nedenidir ki Alevilikten dışlanmayı gerektirir. Birer İslami yaptırım olan hülle ve imam nikâhı gibi uygulamalar da uygulanmaz. Bazı dedelere göre düşkünlük nedeni sayılır. Karı kocalardan haksızlığa uğrayan kişi ister kadın olsun ister erkek, görgü Cem’inde hakkını arar. Buna “Mansur darına durmak” denir.

Suçlu taraf düşkün ilan edilir, aksi halde boşanmak yasaktır. Görgü Cem’i, asırlardır nesilden nesile günümüze kadar süregelmiş bir halk mahkemesidir. Bu anlamda evlilik kurumu için Alevilik, bundan asırlar önce iki tarafın da hakkını gözeterek, deyim yerindeyse, çağdaş hukuk sistemini yakalayabilmiştir.

Yeri gelmişken halk mahkemelerini birazcık açalım. Haksızlığa uğrayan ya da buna şahit olan kimse durumu dedeye iletir. Dedeyi olaydan haberdar etme cem esnasında olduğu kadar cem dışında farklı bir ortamda da olabilir. Konu, cem sırasında gündeme getirilir ve yargılama başlar. Halk mahkemelerindeki genel kural, çözümün cem sırasında çözülmesidir. Tabi istisnai olarak tarafların karşılıklı rızalarıyla da çözülebilir.

Dede tarafları dinler, cemdeki canların da görüşünü alarak kararını açıklar. Dedenin düşkün olarak itham edildiği durumlarda ise, bu dedenin bağlı olduğu piri veya pirinin de bulunduğu dedeler tarafından yargılanır. Dedenin vereceği karar kesindir. Halk mahkemesini en kısa yoldan bu şekilde açıklayabiliriz.

Bir Alevi erkeği için karısı dışındaki tüm kadınlar birer bacı ve kardeştir. Buna en güzel örneği yine Cem’den verebiliriz. Bilindiği gibi Cem’lerde tüm canlar birbirlerine bacı ve kardeştirler. Burada Hacı Bektaşi Veli’den güzel bir örnek verebiliriz;

Erkek dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde,
Hakkın yarattığı her şey yerli yerinde!
Bizim nazarımızda, kadın erkek farkı yok,
Noksanlıkla eksiklik, senin görüşlerinde

Alevilikte Başörtüsü

Alman araştırmacı A. J. Dierl şöyle diyor;

“Alevî kadınlar dini törenlerde başörtüsü kullanmadıkları gibi yaşmak, çarşaf, peçe ya da yüz örtüsü (ummanda olduğu gibi) takmazlar. Kadın tecrit (soyutlama) edilmemiştir, erkeklerin toplantılarına serbestçe katılabilir, onlarla yemek yiyebilir, dinsel-kültürel toplantılarda konuşma yapabilir. Çiftlerin, yani kadın ile erkeğin birlikte yaptığı dansların yanı sıra, Alevî yaşamında modern ya da eski Türk müziği tarzında müziklere de yer vardır, içki yasak değildir. Bir konferans ya da konuşmada inşallah gibi tumturaklı dinsel sözler nadiren kullanılır. Ali ile ilgili vecizelerde fazla kullanılmaz.”

Buradan da anlaşıldığı üzere, başörtüsü, çarşaf gibi Aleviliğe temelden yabancı olan yaptırımlar yoktur. Bu daha çok İslam kültüründen doğan bir anlayıştır ki erkeği tahrik etmemesi için uygulanır. Bu noktada kişisel bir yorum yapacak olursak, erkeğin tahrik olması pamuk ipliğine bağlanmış gibi görünüyor. Oysa insan özgürlüğünün kutsallığı, görmezden gelinecek bir mesele değildir. Kaldı ki elimizden gelse edep yerlerini bile yedi kapılı zindanlara kapatacağız. Oysa insanoğlunun edep yerleri düşünceleridir. Bir kadının edep yerleri açık olduğu halde düşünceleri temiz ise o kadın giyiniktir! Oysa kirli düşüncelere sahip bir bedene on kat çul da giydirsen ne fayda…

Son olarak Hacı Bektaşi Veli’nin; “Kadınlarınızı okutunuz” sözüyle, Aleviliğin kadına vermiş olduğu önemi bir kez daha görüyoruz. Üçüncü dünya ülkelerinde kız çocuklarının okutulmadığı, hatta bunun sistematik bir plan dâhilinde yapıldığını düşünürsek, Aleviliğin, egemen sınıfın yozlaşmış egemen kültürü karşısındaki dirayetini de görmezden gelemeyiz. Asırlardır katliamlara, sindirmelere ve asimilasyona maruz kalan Alevilik, aynı zamanda zulme direnişin de sembolü olmuştur. Ceminiz kırklar cemi, sevgi inancınız, barış yolunuz olsun. Gerçek hizmet erenlerinin demine devranına hü.

Günay Aktürk

Bir yanıt yazın