Kime Sorsan Herkes Peygambergillerden | Yazar Günay Aktürk

Kime Sorsan Herkes Peygambergillerden

Firavunun Soyu Ya Da Soylu Firavunlar!

Kime sorsan herkes peygambergillerden. Kimse kendi soyunu firavuna dayandırmıyor. Eğer soyları kurumuş bir dere yatağını andırıyor ve hiç de gelecek vaat etmiyorsa, o zaman şehre bakarlar. Zira yazıda yabanda kalmış ve kabri henüz ziyaret akınına uğramamış birkaç yatır bulunur. Eğer onlar da çoktan ata diye sahiplenilmişse, o zaman şehrin bizzat kendisi yatırlaştırılır. Evliyalar şehri diye anılan kentleri hatırlayın. Öyle ya, şehrin ulu kimyası onun da özüne kutsal bir ululuk bulaştırmıştır!

Bütün bunlar kuşkusuz evliya aşkından değil. Tapılası olup saygın görünmek. Bu sayede en boktan sözünüz bile dinlenir. Bir de bakmışsınız kitlelere hitap ediyorsunuz. Ben de bir zamanlar Bektaşi Veli’nin soyundan gelmiş olmayı arzulardım. Hiç değilse Horasan’dan göçmüş olsaydık. Ama bugün bunların hiçbir önemi yok.

firavunun soyu - günay aktürk

Saygın görünmek için ille de peygamber soyundan gelmeniz şart değil. Pandeminin ilk aylarında bir sabah metroya doğru yürürken tuhaf bir tartışmaya şahit oldum. Birkaç kişi maske takmadığı için genç bir adamla tartışıyordu. Genç adam elini cebine götürüp telefonunu çıkarttı. Bunu yaparken kendinden emin ve biraz da ahmakça görünüyordu. Sonra Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ile çekilmiş bir fotoğrafını gösterip yeğeni olduğunu söyledi.

Virüsün başkanla ne alakası vardı? Bay Korona’nın, başkanın yeğenine dokunmayacağını mı anlatmak istemişti? Varlığını bir başkasının gölgesi altında sürdürmeyle alakalı bu durumdu! Başkan tanınan ve şehrin yarısı tarafından sevilen biriydi. Eh, bir yeğen olarak o da ucundan bucağından Yavaşgillerdendi. Dünyada bunun kadar küçük düşürücü bir şey olamaz diye düşündüm.

Firavun mu Yoksa Musa mı?

Kime Sorsan Peygambergilden demiştik. Kötülüğün bir kangren gibi yayılmış olmasına rağmen firavuna lanet okunması da ayrı bir garibe! Ama biz başkalarının gücü ve saygınlığıyla övünme hastalığına tekrar dönelim.

Bizim kasabanın bir derneği var. Yıllar önce kitap almak için gitmiştim. İçeride kasabadan on, on beş kişi vardı. İçlerinden özellikle bir tanesi bu makalenin konusu olacak. Bakışlarını hiç unutmuyorum. Soğuktu. Deliciydi. Bilhassa da küçümseyici… Parçalayacak gibi diktiği gözlerini bir an bile kırpmadan: “Allah’a inanmayan adamın anasına babasına da saygısı olmaz yeğenim.” Dedi.

Kendi fikri miydi bu? Bir ata öğüdü gibi tarihe geçecek kadar güçlü bir sav mıydı? Yoksa sadece kalıplaştığı için mi ezberinde tutma zahmetine katlanmıştı. Bence sadece sevgi ve merhamet için Tanrı inancını şart koşan hastalıklı bir fikirdi. Öyleyse dua edelim de Tanrıya sadakatleri hiç zedelenmesin! Yoksa başımıza taşlar yağar!

kendini beğenmişlik

Orada yaşça hepimizden büyük ve saygı duyulan bir adam: “Ben de ateistim. Senin fikrine göre benim de anama babama saygım yok.” Dedi. Cevabı ne mi oldu? “Estağfurullah hocam, size asla öyle bir şey söylemem.

Ama bana söylersin. Çünkü beni en son çocukken görmüşsün. Adımı kendi adınla andığın zaman gurur duyacağın bir sebebin de yok. Peki, ötekine? Ona olmaz. Çünkü karşında senden daha fazla saygı duyulan bir adam var. Bu yüzden çelişkili fikirler her patikada aynı hızda yol alamıyor.

Dahası var. Konuşmanın bir yerinde hacı torunu olduğunu üstüne basa basa söyledi. Bakın, Kime Sorsan Peygambergilden! Firavunu değil de Musa’yı sahiplenmekle aynı amacı taşıyor. Fakat daha sonra anlaşıldı ki Kur-an’ı Kerim’i dahi okumamış. Başarı dedesine ait. O yoklukta kalkıp hacca kadar gitmiş. Hatim indirmiş. Torunu dedesini tutkuyla sahiplense de yolundan gittiği pek söylenemez. Başkalarının gücünü ve saygısını kullanarak haksız “manevi kazanç” ya da daha doğru bir tahlille “manevi doyum” elde etmenin bir doyuruculuğu yok. Bu zayıf insanlara göre bir iş.

saygın görünmek - günay Aktürk

Terk Edilmeli Bu Kabile Kafası

Gölgede duranın gölgesi olmaz.” Demişler. Gölge sahibi olmak istiyorsanız kendi cismani varlığınızı kullanın. Geleceğe bir yol açın ve o soy sizinle başlasın. Eskiyi tekrar etmenin geleceğe pek faydası yok. Geçmiş söyleyeceğini söylemiş. Ama hatırlamakta faya var. Üstelik geçmiş yanılabilir. Eksiğini tamamlayıp yanlışını düzeltmeden olduğu gibi alırsak neyin başarısına ulaşacağız?

Aslında soy olarak düşünmek de kabile kafasıyla alakalı. Ama en ideali; kabileye, ırka ya da kan bağına göre birleşerek yürümek değil. Oradan sadece yerel ve bölgesel başarılar çıkar. Ya da başarısızlıklar. İdeal olanı, insanlığı tek başına bir ırk olarak görüp yürümek. Onu en küçük parçalarına kadar ayırmadan.

Isaac Newton bu konuya sağlam bir açıklama getirmiş ve demiş ki: “Eğer daha uzağı görebiliyorsam bu, benden önceki devlerin omuzlarında durduğum içindir.” Binlerce yıldır biriken bilgi birikimini kullanarak insanlığa yeni bir şeyler sunabilmek! Başarı budur. Edebiyatta da böyledir bu. Büyük eserler, insanlığın ortak sorunlarına odaklanmış yapıtlardan oluşur. Sefiller, Suç ve Ceza, Savaş ve Barış, İki Şehrin Hikayesi, Gazap Üzümleri gibi… Hatta kutsal olarak atfedilen kitaplar bile klasiklerdendir çünkü onlar da ortak sorunlara odaklanmıştır. Kişiyi geliştirir geliştirmez orası ayrı.

firavunun soyu

Ah evet, Kime Sorsan Peygambergilden Bugün kendi soyunu İsa’ya dayandıranlar var mıdır bilmiyorum ama –bence buna kuşku bile yok- dayansa ne olacak diye düşünmeden edemiyorum. Peygamber soyundan bile gelsen, kendi öz saygını bir başkasının varlığıyla kanıtlamaya çalışmak acizliktir diye düşünüyorum. Sanırım bu, o kişiye güvenilemeyeceğinin en büyük kanıtı olarak görülmeli.

İlle de hatırlanmak mı istiyorsunuz? O halde Dostoyevski’ye kulak verin. “Başkaları için kendinizi unutun, o zaman sizi de hatırlayacaklardır.” İşte size, saygıyı hak etmeniz için gerekecek esaslı yol!

Günay Aktürk

Gitmeden Bunlara da Bakabilirsiniz

Bir yanıt yazın