Yangına Hasret Bir Alev | Yazar Günay Aktürk

Yangına Hasret Bir Alev

Arzunun Tüyleri Diken Diken

Aylardan sonra yeni bir şiir daha: Yangına Hasret Bir Alev

Şiirin özünü karşılayan bir başlık. Biraz kulak vermelisiniz bana. Şuna katılır mısınız: “Ateş eti her koşulda yakabilir. Ama eti pişiren közdür.

Köz de olsa yine de ateştir. Uzunca bir zaman yanmış, bir ara söner gibi olmuş ama kendi merkezine çekildikçe daha da güçlenmiştir. Közde pişen aşıklar ona maruz kalmışlardır. Geriye kendilerinden bir tutam kül bırakmışlardır. Külünden doğmayan insanın yangını ise tez söner.

Bugün pek azımız kısık ateşte dem tutmayı becerebiliyoruz. Bizler sirkeye dönmeden yıllanabilmiş az sayıda ozanlarız! Neden yalnız olduğumuzu soruyorlar. Çünkü muhatabımızın damak tadı yok: çöplük aşçılarından beslendiler. Ateş onları yakıp yok etti. Sirkeyi şaraba benzettiler. Sonunda mey döküldü ve meze ortaya saçıldı…

Yangına Hasret Bir Alev

Yangına Hasret Bir Alev

Mum şamdanda tutuşmuş yanıyor
Ve bir deli henüz yaşarken
yarı çıplak mumyalanıyor

Güneş sıvıştı gündüzden,
Karanlık soyunup girdi geceye.
Derken ruh üşüdü,
terk ve reddedildi bir beden.
Titreyen bu zihnin camları kırık,
arzunun tüyleri diken diken.

Duygu harmanımda hasadım alev alev.
Dumanı gözlerimde perde perde.
Akrep olsam durmaz sokardım ya kendimi,
panzehir de bu zehrin içinde değil mi?
Ben senin dozunu ayarlayamıyorum!

Hayır!
Arzunun nesnesine yabancı değilim.
Yüzlerce kez girip çıktım bu mağaralara;
Dehlizleri gördüm,
Şelalelerde ıslandım.
Bütün yolculuklarda seni anımsatacak
ve sana çıkacak bir küçük geçit aradım.
Yoktu.
Ayaklarının basmadığı toprak
zihnine tanıdık gelmezdi.
Adımların yola aşina olsa da
Ruhun o yollarda hiç bulunmamıştır!

Henüz yaşarken bugün burada
yarı çıplak mumyalanmaktayım.
Sallanan bir sandalyede
yavaş yavaş yaşlanıyorum.
Mum şamdanda tutuşmuş yanıyor.
Ve sen geçip oturmuşsun karşıma.
Geçmişte yaşayan herkes öldü bak;
Mağaralarımız yıkıldı,
Şelalelerimiz kirlendi…
Sahiden!
Kimdi o yabancı insanlar?
Değerimiz neydi gözlerinde?
Değerimiz var mıydı gerçekten?
Onların nazarında bugün silik bir anı,
ve değersiz bir ruh
ve sıradan bedenleriz sadece.
Üstelik birbirine benzeyen
keşmekeş bir randevu saati…

Bir tek ikimiz kaldık bak.
Birbirlerine tutkuyla baksalar da
Birbirleri yakamayan
iki korkak mum…

Günay Aktürk

Bir yanıt yazın