Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş

Onun Devri Kapandı

Kızıl saçlı seksen yaşındaki ihtiyarın yirmi yıl önceki görüntüsü geldi gözümün önüne. Doğduğum yer olan Bahadın Kasabasında. O sene ölmüştü.

Babaannemin arkadaşıydı bu kadın. Bizimki ölünce, o bir zaman daha yaşadı. Bir gün rast geldim sokakta. Bana baktı ve “Al canımı diyorum almıyor!” dedi. Ölüm için bir varmış bir yokmuş derler. Tıpkı yaşam gibi…

Bugün, son günleri şöyle görünüyor gözüme: Hayatı, başarıyla oynanmış bir piyes iken, son deminde tadı tuzu kalmamış. Arkadaşları artık yaşamıyor. Aşık olsa olamaz, kahkahaya bile izin vermez hücreleri. Uzun soluklu yollara da çıkamaz. Dişleri yok, düşlerde çeşit tükenmiş.

Onun devri kapandı. Yirmi senenin sonunda tekrar çıkıp gelse, seksen yıl boyunca yaşadığı o kasabada kimse tanımayacak onu. Canı kadar sevecek kimsesi yok. Oturduğu ev bile ona ait değil. Bağı bahçesi artık yabancıların. İki çift laf etsin ama kiminle? İnsan delirir be! Bugün Bahadın mezarlığında sade bir top kemik olarak yatıyor. Ne dua edeni var ne su dökeni. Yirmi yıla kadar yüzünü kimse hatırlamayacak. Sanki bütün delilleriyle yok olup giden bir olay mahalli şu insan yaşamı!

ölüm bir varmış bir yokmuş

Bütün bu alıntılar bastonsuz ayakta durabilmek için. Sahneyi yenileri alana kadar bu devrin avanakları bizleriz. Bize kucak açacak olan son döşeğimiz orada bir yerde bizleri bekliyor. Yaralı yanımıza yatırmasalar bari, desem, tam da yaşayan bir avanağa göre söz olurdu.

Mühim bir iş yaptığımızı sanıyordum. Renkler bu kadar canlı olmasa deli divane olmazdım bülbül sesine. O kızıl kadına da âşıktı birileri. Birilerinin kızı, annesi, komşusu ve köylüsüydü. Artık, anısı fotoğraflara bile düşmemiş eski bir müsamere yıllığı! Bugün Bahadın mezarlığında sade bir top kemik olarak yatıyor.

Bir gün yaşayanların dünyasında kalbi atan birileri de seni tıpkı böyle hatırlayacak. Ve diyecekler ki, yaşam bir varmış bir yokmuş

Bir cevap yazın