Ceddin Deden Neslin Baban (Osmanlı Tarihi Bilinci) | Yazar Günay Aktürk

Devletimin Yanındayım!

Eskiden buralar hep Osmangile aitti. Osmanlı Hanedanlığına ait devlet toprağı. Hani ceddim diye övündüğün ve Ata diye kabul ettiğin.

Bugün “Osmanlı’nın torunlarıyız” diyorsun. Aslında asıl ataların, bu hanedanlığın kapısında yaşayan bir kuldu. Yani “Yanaşma” gibi. Toprağını işledin. Hasadını kaldırdın. Savaş zamanı dayandın Viyana kapılarına. Sıkıysa dayanma. Dedelerin 12 yıl askerlik yaptılar. Bazen 6 yıl. Bazen üç. 1914’te çıkartılan zorunlu askerlik yasasının birinci maddesi dedengilleri yakından ilgilendiriyordu: “Osmanlı hanedanının dışında kalan tüm tebaa için askerlik zorunludur!”

O bir hanedanlık. O bir sülale. Senin sülaleni sarayın bahçe kapısından içeri soktular mı sanıyorsun? Ataların, Keloğlan misali padişahın kızını isteseydi alırlar mıydı sanıyorsun? Şunun şurasında akrabasınız ya hani!

Mihrimah Sultanı bilirsin. Hani Muhteşem Süleyman’ın Hürrem’den olma kızı. Dizisini muhtemelen izledin. Hiç kaçırmazsın öyle şeyleri de ondan diyorum. Koskoca Mimar Sinan talip oldu da alamadı kızcağızı. Hem de uğruna Mihrimah Sultan Camii’ni yaptığı halde. Ataların seni dünürcü olarak bile layık görmedi kendine.

Sıklıkla Devletimin yanındayım diyorsun. Evet, biz de devletimizin yanındayız. Ama sen kişilerle kurumları birbirine karıştırıp sadece sembolleri sahipleniyorsun. Devlet fes ile püskül değildir efendi. Padişahla vezir hiç değildir. Arabacının şanına bakıp da arabayı tarif ediyorsun. Asıl devlet temiz tutulması gereken bir dere yatağıdır. Satılmaması gereken fabrikalar ve peşkeş uğruna yakılan ormanlardır. İşçidir devlet. Eğitimdir. Adalettir. Bunları çıkartırsan bugünden yarına ne kalır devletten geriye? Savaş isimleri, komutanlar ve padişahların tarihi kalır…

Ama ben seni gerçek atalarınla tanıştırmak niyetindeyim. Senin gerçek ataların, seninle aynı yazıyı paylaşan halktan başkası değil. O halk Osmanlı zamanında hanedanın ve yönetici kadronun dışında bırakılan yığınlardı. Senin gerçek atalarını kendilerine bağlı uysal kullar olarak gördüler. Bugün de öyle.

Senin asıl atan, 19. Yüzyılda yaşamış anonim bir ozandı. Ve şöyle diyordu bir şiirinde: Dağa çıksam ayısı var kurdu var. Düze insem sıtması var derdi var. Köye gitsem tahsilatdarın derdi var. Şaştım ağam bu salgının elinden.

Salgından kastı vergiydi. Kimi kaynaklarda “salma” ya da “salgun” olarak da geçmekte. Ataların hanedanlığın içinde yaşamıyordu hayır. Vergisini veren ve çoğu zaman da vergiden beli kırılan yoksul bir kitleydi senin ataların. Bunu bugünden böyle söyleyeyim de çocuklarına ata diye alakasız kişileri örnek gösterme yarın.

Al sana bir başka dize:

Ne istiyorsunuz ağalar para mı? Yok.
At, pusat mı? Yok.
Giyim kuşam mı? Yok.
Yatacak, yakacak mı? Yok.
Size konak, hayvana ahır mı? Yok.
Yiyecek mi, yem mi?
Allaha şükür o da yok.

Bugün “Devletimin yanındayım” derken kafa hâlâ hanedanlık çağına gidiyor da, devlet görevlisini devletin kendisi zannediyorsunuz! Kime nasıl sahip çıkıyorsanız yine sahip çıkın. Fakat önce dere yataklarınıza, ormanlarınıza, fabrikalarınıza sahip çıkın. Onlara sahip çıkabilmek için de adalete sahip çıkın. Adalet mülkün temelidir, denir. Peki, ya adaletin temeli nedir? İnsanlık onurudur ağalar. İnsanlık onurudur. İnsanlık onuruna saygı duyulmayan yerde adalet bulunmaz…

Günay Aktürk

Bir yanıt yazın